Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez; Gizli Kalmış Bir Hazine

Kasım 5, 2024
112
Views

Kitabı biraz sıkılarak okudum; çok yoğun, neredeyse her paragrafında bir hikayecik- anektot- aforizma var. Bir şey kaçıracağım korkusuyla sayfaları da atlayamadım. Özetle, emek isteyen bir kitap fakat bittiğinde ” İyi ki romanlar var” dedim. Edebiyat olmasa biz ne yapardık? Nasıl anlatırdık içinden çıkamadığımız onca şeyi?

Bir kere bu roman az rastladığımız bir şey yapıyor ve anlatıcı yazarın kendisi ; yani ”Ben” diliyle yazılmış. İlk cümle şöyle:

”Fasulye almaya mı geldiniz? Bana, öyle mi? Ne de olsa her dükkanda fasulye bulmak mümkün. Neyse, madem geldiniz buyurun. ”

Daha ilk cümleden ”Oooo, sağlam bir şey geliyor” hissiyatına kapıldığım  Fasulye Ayıklama Sanatı Üzerine Bir Tez’i peşin peşin tavsiye ediyorum. Harika bir kış okuması olacaktır.

Wieslaw Mysliwski 92 yaşındaymış. Türkçede yayınlanmış İğne Deliği ve Taş Taş Üstünde isimli iki kitabı daha görünüyor. Alıp okumak lazım.

Romanın kahramanı yaşlı bir adam. Ömrünün son demlerini iki köpeğiyle birlikte, ıssız bir yerde geçiriyor. Burası yazlık bir site belki de bir sayfiye yeri ve yılın çoğu zamanında kimsecikler yok. Yaşlı adam sitenin bekçiliğini yapıyor. Evlerin boş durduğu uzun aylar boyunca harap olmamaları için onlara göz kulak oluyor, hırsızlık vb olmasın diye her gün bütün evleri geziyor.

Yaşadıkları bölgede kuru fasulye üretiliyor ve satılıyor. Kulüpteki arkadaşlar neresi diye araştırmış ama tam yerini bulamamışlar. Kahramanımız burada doğmuş, büyümüş fakat 2. dünya savaşı sırasında ailesi ve tanıdığı herkes katledilmiş. Bundan sonrası karışık. Önce isyancılarla yaşamaya başlıyor, sonrasında uzun yıllar boyunca yetimhane-yurt gibi bir yerde kalıyor.  Çocukluğundan geriye ne kaldıysa onlara büyük bir istek ve azimle tutunarak dopdolu bir yaşam sürüyor.

Mysliwski; Beliz Hoca’dan öğrendiğim manyetik alan metodunu çok başarılı bir şekilde uygulamış ve bu sayede metnin kalbimizde yer etmesini / bizi alıp götürmesini sağlamış. 300 sayfa bitse de içimizdeki yankıları bitmiyor ve hikaye uzun süre usul usul tütüyor; sönmeyen bir ateş gibi. Mıknatıs, bana göre tek başınalık ve belirsizlik. Adam her şeye tek başına karar veriyor, yapayalnız, çocukluktan kalan imgelere (müzik, şapka, fasulye ayıklama, dede ve ninesinin hikayeleri) can simidi gibi sarılıyor ve savaşa rağmen dopdolu bir yaşamı oluyor.

Acaba gerçekten fasulye almaya biri geldi mi? Bu adamın var olması pek mümkün görünmüyor. Belki de o kişi okuyucudur; kim bilir?

” Sizin siz olduğunuz konusunda hiç şüpheleriniz oldu mu? Benim tüm yaşamım boyunca oldu. Kendimi, kendisi olduğunu bilen biri ve kendine yakınlık hissetmeyen bir başkası olarak içimde bölünmüş biri gibi hissetmişimdir hep. Diyelim ki öleceğini bilen biri ve kendi yerine başkasının öleceğini sanan biri.” s.261

 

 

Kitabın temel yapı taşları bence şöyle:

Çocukluk / Çocuklar: 

‘ Yaşam kimseden saklanamaz; en çok da çocuklardan. Onlardan bir şey saklamak için kullanılacak bir perde yoktur. Hatta bir çocuk perdenin içerisinden bile görebilir.” s.193

” Annem artık yaşamasa da bugün bile hâlâ koruyor. Böyle olmasaydı babam beni de arkasından çekerdi çünkü onun vicdan azabı bana miras kalmıştı. Vicdan azabının kalıtım yoluyla devralındığını duyunca şaşırdınız sanki. Her şey miras alınabilir beyefendiciğim, her şey. Hepsini devretmeliyiz aksi takdirde olmuş olanlar olmaya devam eder.” s.215

” Dedem, yemeğini yiyince annemin nakışlarının üzerine parmaklarını sürmeyi severdi.

” Biz de buraya gideceğiz” derdi, ”Bakın burada olacağız.”

Mumlar yandı mı her şeye inanmaya hazır olurdum. Dedem, annemin örtüsünün nakışları üzerinde parmaklarını gezdirirken, oraya gideceğiz dediğine, Hatta bazen sanki oradaymışız gibi bile hissederdim kendimi. ” s.100

Müzik

Sözcükler işe yaramıyorsa, düşünceler işe yaramıyorsa ve hayal gücün artık bir şey hayal etmiyorsa , geriye kalan tek şey müziktir. Bu dünyada, bu yaşamda geriye kalan tek şey müziktir.” 

” Keman , ilahi bir enstrümandır. Sözcükler artık duyulmuyor, dinlenecek durumda değiller. Çok fazla sözcük var. Hem de dillerin hepsinde. Dünyanın tüm dillerini dinlemeye sonsuzluk bile yetmez ama keman tek bir dildir. Keman tüm dillerin, bütün dünyaların seslerini, bu dünyayı, ötekini, yaşamın ve ölümün seslerini içerir. Oysa sözcükler, onca güçlerine karşın bunu yapamazlar.” s.78

 

 

Şapkalar

Kitabın kapak görselinde yer alan şapka kahramanımızın hayatında oldukça önemli. Şapka seçmekle ilgili bir film sahnesi, şapkacıda geçen uzun bir bölüm,  trende unutulan bir şapka kutusu… Kapak görseline şaşırmamak lazım.

 

Hayvanlar ve doğa

Köpekler hakkında epeyce cümle var. Keşke evde bir hayvan olması bu kadar zor olmasa 🙁

” İnsanlar gibi değil ama köpekler de güler. Güldükleri zaman bilirim. Siz neyi anlamıyorsunuz? Köpekler bu dünyada bizimle  yaşayarak bize lütufta bulunuyorlar. Köpekler savaş açmaz ve yasaları çiğnemezler çünkü onları yazmaya gerek duymazlar ve içlerinde taşırlar. ” s.110

 

Savaş

” Savaşlar, dedemin dünyada ve hafızasında kaybolup gitmemesini sağlayan kilometre taşlarıydı. Ne anlatırsa anlatsın savaş onun için tanıdık bir yol olurdu. Başkası bir şey anlatacak olsa dedem hemen, bunun hangi savaş esnasında veya öncesinde ya da sonrasında olduğunu sorardı. Ne takvim ne de bayramlar dedemin hafızasını düzenleyen, savaşlardı.”

” Gerçekten de esas savaştan sonra savaşın ne olduğu ortaya çıkmıştı. Sadece insanın değil Tanrı’nın büyük yenilgisiydi bu. ” s.288

Kitaplar

” Bir keresinde bana, kitapların insana insan olduğunu unutturmamanın tek yolu olduğunu söylemişti. ” s.126

O kadar çok altını çizdiğim yer oldu ki… İşte bunlardan birkaçı:

”Birlikte pek de iyi değildik ama birbirimiz olmadan daha da kötüydük. ”

”Bugün o filmin komedi olduğuna eminim ama o zaman hiç gülmemiştim. Johnny’nin deneyip satıcıya verdiği her şapkada bir şeyler yitirmişim gibi hissediyordum. Demek ki gülmek insanın gördüğüne veya duyduğuna bağlı değilmiş. İnsanın kendisini dünyadan ve kendisinden koruma yeteneğiymiş.  Bu yetenek insanın elinden alınırsa insan savunmasız kalıyor” s.92

‘ Bana katılmayabilirsiniz ancak bana göre bizim olmasını istediğimiz dünya sadece kartpostalların üzerinde. Başkalarına göndermemizin nedeni de işte bu” s.181  (Ne çok severdim kartpostalları, özellikle simli olanları. )

 

 

” Bütün hayatımız boyunca numara yaptığımız gerçek. Numara yapmadığımız bir an bile yok. Kendi kendimize bile numara yaparız. Sonunda öyle bir an gelir ki artık numara yapmak istemeyiz. Kendimizden yorulmuşuzdur. Dünyadan, insanlardan değil kendi kendimizden. ” s.284

 

 

 

Benim katıldığım en kalabalık toplantı. 14-15 kişiydik. Umarım daha da artmaz.

 

Kategori:
Günlük · Kitap Yorumu

TÜM YORUMLAR

  • Kitap almam artık dedikçe aklımı çelen kitaplar görüyorum, ben de Hendek’i (Herman Koch) aynı duygularla okudum ve iyi ki edebiyat var dedim.

    Serpil Kasım 5, 2024 11:29 pm Yanıtla
    • Bak şimdi, benim de bunu almam lazım 🙂

      Aydınlık Yüz Kasım 6, 2024 10:31 am Yanıtla
      • Hendek de sizin yorumunuzu merak ettiğim kitaplardan biri aslında. Yazarın önceki iki kitabını kapakları beğenmediğimden :)) almadım,YKY tekrar basar diye bekliyorum.

        Serpil Kasım 6, 2024 11:57 pm Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir