Doğruya doğru, Özcan Deniz’i severim. ”Türk erkeği değil mi? Hepsi odun ” algımızı sonsuza kadar değiştiren adamdır kendisi. Tabi, herkes üstüne alınmasın, ortalama Türk kadınından bahsediyorum yani Kezban denenlerden. Asmalı Konak dizisi bu anlamda bir ilkti; kodu mu oturtan, ona buna posta koyan adam, bir yandan karısını çiçeklere boğuyor, anasına saygıda kusur etmiyor , risotto ve tango biliyor, aşık aşık bakabiliyordu (Kırmızı noktalı bazı durumlardaki performansı da cabası) . Elbette gözümüzden kaçan ayrıntı şuydu; bu adam çok zengindi. İyi eğitim almıştı. İstanbul kızı Bahar’ı getirip Kapadokya’daki hizmetçili, aşçılı, dadılı, şoförlü konağa değil de sıradan bir apartman dairesine koy bakalım ya da bir köy evine, ne aşk kalırdı ne de meşk.
Filmografisinde Nerdesin Firuze gibi gelmiş geçmiş en şahane filmlerden birini barındırıyor ayrıca Özcan’ımız. Araf‘daki sessiz performansını da çok sevmiştim. Çok yakışmıştı o role.
Bir yönetmen olarak gişe kaygısı içinde ve klişelerle bezeli üç film yaptı. ”Ya Sonra” ilk filmiydi, başından sonuna izleyemedim ki sırf Barış Falay hatırına bile izlerim. İkinci filmi ”Evim Sensin”i sinemada izledim ki hayatımda izlediğim en pahalı filmdir çünkü Urfa yolunda 148’le radara girmiş ve 300 küsür lira trafik cezası ödemiştim. Evim Sensin görsel olarak çok başarılıydı. Masalsı sahnelerle beni benden almıştı amma velakin o geri zekalı Fahriye Evcen beş yaşında şımarık kız çocuğu edaları ve korkunç konuşma stiliyle sinirlerimi harap etmişti.
Su ve Ateş’e gelince. Yazan, yöneten ve oynayan Özcan Deniz . Yönetme ve oynama kısmı gayet başarılı ama Özcan’cığım lütfen senaryo işini profesyonellere bırak, yalvarıyorum sana. Çok ”tırt” bir senaryo vardı zira bu filmde. Pek çok insanın kaderinin bağlı olduğu bir ağa, siyah takımlı adamlar (takım bir erkeğe bu kadar mı yakışır, orası ayrı) , koca koca cipler, uyduruk şiveli Doğulu elemanlar, sınırsız mal mülk, kan davası, hamile olduğunu adama söylemeyen kız, namus belasına evladını ve torununu reddetmeye kalkan baba, daha dün yazdığım ,başkasının çocuğuna babalık etmek için yanıp tutuşan genç ve yakışıklı kasaba doktoru, koca Londra’da ve İstanbul’da aynı hastanede / otelde karşılaşan aşıklar.. Offf, yazarken bile içim şişti.
Bir de evet biz kadınlar ”güçlü erkek” seviyoruz, kabul. Bir kavganın ortasında kalırsam adam benden önce kaçmasın, bir restorana girdiğinde önden yürüsün, masa seçsin, beni kalabalık olmayan tarafa oturtsun, üşürsem ceketini versin, baltayla odun kessin, evde bozulan herşeyi tamir etsin, topluluk içinde yanımda dursun, elini omzuma /sırtıma koysun, ailesinin yanında kendimi değersiz hissettirmesin, . Ama bu filmde sevgilisinin hediye ettiği saati gözü gibi koruyan adam ,töre gereği evlendiği kadına ”Bir daha beni ezmeye kalkarsan seni vururum ” diyip silah çeken adam aynı zamanda. Güç bu değil sevgili genç Kezban dostlarım (Alınmayın, gücenmeyin, hepimiz Kezban’ız bir noktada).
O güzel sesli İrem kızımıza da bir çift lafım var: Sen ne hakla kapıya dayanan Özcan’dan sevgilisini kaçırıp ,üst kata kilitliyorsun? Zenci sevgiline beyzbol sopasıyla bizim esas oğlanımızı kovalatıyorsun? Çok kızdım sana çok.
Sana da laflar hazırladım Yağmur . Yakışıklı, ketum bir adam görünce hemen niye mantığını bir kenara bırakıyorsun. On iki yaşında ,öğretmenine aşık olmuş kızlar gibi kikirdemeler, elini yüzüne kapayıp gülmeler, elimi uzatıp kenara itmek istediğim o kahküller nedir Allah aşkına? Hello Kitty’ li yara bandı taşıyacak kadar naifsin tamam da hiç mi kıllanmıyorsun sevgilini barda bile yalnız bırakmayan takım elbiseli fedaileri görünce? Neyle geçinir bu yakışıklı çocuk merak etmiyor musun? Gebe kalmak da neyin nesi ayrıca? Hele adamın izini kaybettikten sonra filmin son bir saatini aralıksız ağlayarak geçirdin ya , fenalıklar geldi bana. Rüyada gibi geçirdiğin bir yılın bedelini bu kadar ağır ödemek senin tercihindi, hiç kusura bakma.
Sonuç: Genç Kezban arkadaşlarım, azıcık akıllı olun. Sert, konuşmayan adamlar gizemli filan değil, tersine kesin bir yamukları var, unutmayın. Hemen kapılıp gitmeyin, evlilik hayalleri kurmayın. Kafanız kadar pırlanta beklemeyin zira bu hayatta bedelini ödemediğiniz hiç bir şey sizin değildir. Seymen ağa iyidir, hoştur ama ancak filmlerde olur. Siz yine huyu huyunuza, boyu boyunuza uygun, halim selim, sizi ciplerle gezdiremese de belediye otobüsünde koridor tarafına oturtmayacak adamları seçin. Olur mu?
Not: Başlamışken üçlemeyi tamamlayayım dedim, Ya Sonra’yı da izledim. Senaryo kesinlikle çok daha iyiydi. Hele başlangıçtaki diyaloglar çok iyi yazılmıştı. Ortalama bir Amerikan Komedisi ayarındaydı ama Deniz Çakır’ın korkunç saçları ve Özcan’ın çipçirkin bıyıkları tüm film izleme zevkimi aldı götürdü. Kuaför kimse ”boynuz” modeline kafayı takmış olmalı çünkü tuvalet giymişken bile saçlar koç başı gibiydi.