” Adım Violette Toussaint. Eskiden hemzemin geçit bariyeri bekçisiydim, şimdi mezarlık bekçisiyim. Hayatın tadını çıkarıyorum, onu içine bal karıştırılmış yasemin çayı gibi küçük yudumlarla içiyorum.” cümleleriyle başlayan romanı sevdim. Sahiden de iyice demlenmiş güzel bir bitki çayının verdiği hissi yaşatıyor ama arka planda keskin bir baharat tadı da var 🙂
Rastgele aldığım kitapların güzel çıkmasına bayıldığımı söylemiş miydim?
Çiçeklerin Suyunu Tazelemek, bolca Kirpinin Zarafeti‘ni hatırlatıyor – ki benim için çok özel bir romandır- . Hikaye ne kadar zor ve acı olursa olsun iyi insanların, güzel kokuların, renklerin, çiçeklerin ve çocukların insana yaşamayı sevdirebileceğinin altını bir kez daha, çok zarif bir biçimde çiziyor.
Violet’in yetiştirme yurdunda başlayan öksüz hayatı, çok yakışıklı bir genç olan Philippe’le evlenmesiyle farklı bir yola giriyor. Bir de kızı olan kahramanımız bariyer kaldırma-indirme süreleri arasında dakikaları sayarken, kızıyla pespembe bir dünya kuruyor. Yakışıklı olmaktan başka hiçbir meziyeti olmayan Philippe’in tek derdi motosikletle gezmek, içmek, kadınlarla düşüp kalkmak. Violette, bunların hepsine göz yumuyor, baba yokmuş gibi yaşıyor, kızına çok özen gösteriyor. İki kişilik dünyalarında oldukça mutlular. Kocasını terk etmeyi asla düşünmüyor çünkü yetiştirme yurtlarında geçen yaşamından sonra birini terk edebilecek gücü yok.
” Philippe’e şımartmam gereken bir ev arkadaşına bakar gibi bakıyordum çünkü bir gün kızım Leo’yu da alıp ortadan kaybolmasından korkuyordum.” s.179
Bir gün tren hattında bir arıza oluyor ve tren 1 gece raylarda bekliyor. Violette, çocuğu ile mahsur kalmış bir kadını evine davet ediyor. Birlikte geçirdikleri geceden sonra dost oluyorlar ve Celia bir teşekkür hediyesi olarak, Violette ve kızını Marsilya’nın Sormiou koyundaki kulübesine davet ediyor.
” Akdeniz’i ilk gördüğümde, Celia’nın aracında arka koltuktaydım. Penceremi açtım ve çocuklar gibi ağladım. Sanırım hayatımın şokunu,; görkemli olanın karşısında duyulan o duygu selini yaşıyordum.” s.163
Gerçekten böyle bir yer var ve cennetten bir köşeye benziyor: Sormiou Koyu . Burada 10 gün kalan Violette ve Leo da öyle hissetmiş olmalı…
” On gün kaldık. Neredeyse hiç uyumadım. İçimde bir şeyler gözlerimi kapatmayı reddediyor, içimden mutluluk taşıyordu. Duygularımın pusulası şaşmıştı. Kızımı hiç öylesine neşe içinde görmemiştim. ” s.163
Romanda hoşuma giden şeylerden biri de bu oldu: Adı geçen yerlerin ve parfümlerin gerçek dünyada da var olması. Violette’in kokusu Eau de Ciel ve kocasının parfümü Caron gibi detayları internette bulunca şaşırdım.
Sonra bir felaket yaşanıyor ve Violette yaşamına mezarlık bekçisi olarak devam ediyor. Ölülerin anma törenleri, bu törenlerdeki konuşmalar, gelen giden, diğer personelle olan ilişkiler, bahçesi, çiçekleri ile kendine yeniden bir dünya kuruyor.
” Odam birinci katta. Gizli bahçem, evim orası. Yatak odam ve banyom pastel renkli şeker kavanozları gibidir. Pudra pembesi, badem yeşili ve gök mavisi… O odaları ilkbaharın renkleriyle döşedim. ” s.26
” Porselen tabakları ve pamuklu peçeteleri seviyorum. Kristal bardakları ve gümüş çatal bıçak takımlarını seviyorum. Ruhların güzelliğine inanmadığım için nesnelerin güzelliğini seviyorum. Hayatı bugün olduğu şekliyle seviyorum. Ne var ki bir dostla paylaşılmayınca hayatın hiçbir anlamı yok.” s.208
Bu satırları okuyunca Last Of Us’ daki yemek sahnesini anımsadım. O kristal kadehler, tabaklar, yemekler ve dekor… Nesnelerin güzelliğini hafife almamak lazım.
Bir gün kapısını orta yaşlarda bir adam çalıyor ve annesinin, küllerinin başka bir adamın mezarına serpilmesini vasiyet ettiğini anlatarak ondan yardım istiyor. Bu adam kim? Annesi neden sonsuzluk uykusunu bir yabancı ile uyumak istemiş ?
500 sayfalık bu romanı okurken hiç sıkılmadım. Sayfaları atlamadım. Kurgu çok iyiydi. Hikaye matruşka bebekler gibi sürprizlerle ilerledi. Ön planda mezarlık bekçisi Violette’ın ölüleri, sevgili kızı Leo için düşündükleri ve hissettikleri, kapısını çalan esrarengiz adam Julien’le ilişkisi; arka planda yaşanan trajedi için duyduğum merak, sorumsuz baba Philippe’in öyküsü ve başka bir sürü detayla bezeli kitabı severek tavsiye ediyorum arkadaşlar.
Not: Kirpinin Zerafetinden en büyük farkı 500 sayfa boyunca kitaplardan hiç bahsedilmemesi: Violette ‘in kutsal kitabı olan Tanrının Eseri hariç.
Not : Kitapta 94 bölüm var ve her bölümde bir epigraf yer alıyor. Bazıları çok güzel.
” Bir tek yalnızlık paylaşılmaz”
” Bir annenin ölümü, onun teselli etmediği ilk acımızdır”
Not 3: Adı geçen ve merak ettiğim bir film
TÜM YORUMLAR
Kirpinin Zarafeti’ni ben de çok sevmiştim, John Irving de sevdiğim bir yazar, ülkemizde fazla bilinmese de. Çiçeklerin Suyunu Tazelemek’i ise ilk kez gördüm, listeme ekledim.
Umarım seversin. Okuyunca yaz olur mu?
“Ruhların güzelliğine inanmadığım için nesnelerin güzelliğini seviyorum.” bunu çok sevdim ve “bir annenin ölümü onun teselli etmediği ilk acımızdır” cümlesine bittim.. Ne güzel rastlamışsın ve okumuşsun…
O ”anneli” cümleyi ilk okuduğumda öylece kalakaldım. Çok çarptı beni de.
Merhaba. Bu kitabı 2 ay önce okudum. Kardeşimin Moskova’da yaşayan nişanlısı tavsiye etmişti. Çok tatlı bir kitap gerçekten . Bu kitabı çevremde kimse okumamış hatta duymamıştı. Şimdi burada karşıma çıkınca şaşırdım. İyi ki siz de okumuşsunuz, çok güzel yorumlamışsınız. Teşekkür ederim.
Senin yorumlarını çok seviyorum. Ben teşekkür ederim.
yaaa:) çok teşekkür ediyorum.